Ela
New member
Kil Çalmak Ne Demek?
Selam forumdaşlar,
Bu akşam kahvemi alıp sizlerle bir hikâye paylaşmak istedim. Uzun zamandır içimde dönüp duran bir deyim var: “Kil çalmak.” Kulağa tuhaf geliyor belki, ama insan bazen bir kelimenin içine koca bir hayatı sığdırabiliyor. Bu yazı bir açıklama değil, bir hikâyedir. Belki de bir hatırlatmadır: bazen “kil çalmak”, birinin eksik yerini tamamlamak değil, kendi yaralarını kapatmanın yoludur.
---
Hikâyenin Başlangıcı: Kırılan Bir Güvenin Ardından
Mert, mühendis bir adamdı. Her zaman mantıklı, her zaman planlı. Hayatını Excel tablolarıyla yönetirdi neredeyse. Karşısına çıkan sorunları, tıpkı bir proje dosyası gibi çözüm odaklı ele alırdı. “Sorun varsa çözülür, duygular sonradan gelir,” derdi.
Elif ise tam tersiydi. Bir psikologdu. İnsanların kırık yanlarını sararak yaşamayı öğrenmişti. Onun için bir problemin çözümü, önce hissetmekten geçerdi. “Bazen çözüm, sadece bir omuzdur,” derdi hep.
İkisi üniversitede tanışmış, birbirlerinin zıt yönlerine hayran olmuşlardı. Mert’in sistematiği, Elif’in duygusallığına düzen katıyor; Elif’in empatisi, Mert’in sertliğini yumuşatıyordu. Fakat bir gün, bir yanlış anlaşılma her şeyi değiştirdi.
Bir dost, bir laf, bir sessizlik…
İletişim eksikliği, en güçlü bağı bile zayıflatır.
---
Kil Çalmak: Sessiz Bir Vedanın Ardından
Mert, Elif’in sessizleştiğini fark ettiğinde artık çok geçti. Aralarına giren kırgınlık, bir anda görünmez bir duvar örmüştü. Mert, “Sorun neyse konuşalım, çözeriz,” dediğinde, Elif sadece başını iki yana salladı:
“Her şey çözülmek zorunda değil, Mert.”
O cümle, Mert’in zihnine kazındı. Çünkü o hiçbir zaman “çözülemeyen” bir şeye inanmazdı. Ama o gece, bir şeyin bittiğini değil, bir şeyin eksildiğini hissetti.
Aylar geçti. Herkes kendi yoluna gitti. Mert, kariyerinde ilerledi, şehir değiştirdi, evine yeni eşyalar aldı. Ama ne yaparsa yapsın, bir boşluk kalıyordu. O boşluğu doldurmak yerine, üzerine düşünmemeyi seçti.
Bir gün eski bir arkadaş buluşmasında Elif’i gördü. Yüzünde aynı sıcak gülümseme vardı, ama gözlerinde bir mesafe... O an Mert fark etti: O, Elif’in hayatından “kil çalınarak” çıkmıştı.
---
Deyimin Derinliği: Birinin Yüzüne Kil Çalmak
Eskiden Anadolu’da “kil çalmak”, yüzü kapatmak, birini dünyadan uzaklaştırmak anlamına gelir, ölülerin yüzüne sürülürdü.
Ama mecazen, “birini hatırlanmaktan çıkarmak, unutmak” anlamına da gelir.
Elif, Mert’in yüzüne “kil çalmıştı” aslında.
Artık onun acısını, anılarını, kırgınlıklarını örtmüştü.
Ama Mert’in içindeki kil, kurudukça çatlamaya başladı.
Çünkü bazı unutmalar, sessiz affetmelerin maskesidir.
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Kalbi
Bir gün Mert, Elif’in bir yazısını okudu. Kadın, blogunda “kil çalmak” deyimini anlatıyordu.
“Birini gerçekten unuttuğunda değil, ona artık kızamadığında yüzüne kil çalmış olursun,” diyordu.
Mert o satırları defalarca okudu. Çünkü orada, kendi payına düşen dersi buldu.
Erkekler bazen stratejik davranır; “nasıl düzelir” diye düşünürler.
Kadınlar ise hisseder; “artık neden düzelmesi gerek” diye sorgularlar.
Birinde mantığın çizdiği harita vardır, diğerinde kalbin sezgisi.
Ama yol aynı yere çıkar: kabulleniş.
---
Bir Buluşma, Bir Gerçek
Yıllar sonra, bir kitap fuarında yeniden karşılaştılar.
Aralarında artık ne o eski sıcaklık ne de o kırgın soğukluk vardı.
Sadece iki insanın, geçmişiyle barışmış hali…
Elif, elindeki kitabı imzalarken Mert’e baktı:
“Demek hâlâ okuma merakın bitmemiş.”
Mert gülümsedi.
“Bazı şeyler bitmez. Sadece şekil değiştirir.”
O an, ne bir özür ne de bir yeniden başlangıç gerekiyordu.
Çünkü bazı ilişkiler, tamamlanmaz; sadece sessizce anlam bulur.
İşte o an, Mert de içinden geçirdi:
“Elif, benim yüzüme değil, geçmişimize kil çalmış.”
---
Forumdaşlara Bir Not
Belki siz de birine “kil çaldınız.”
Belki de birileri sizin yüzünüze sürdü o sessiz unutkanlığı.
Ama bilirsiniz; kil, zamanla çatlar. İçinden hep bir anı sızar.
Ve o anı, ne kadar bastırsak da, bizi insan yapan şeydir.
O yüzden, “kil çalmak” bazen nefes almanın yoludur.
Bazen de birine son kez dokunmadan, ona huzur dilemenin şekli.
---
Söz Sizde
Siz hiç birinin yüzüne “kil çaldınız” mı?
Ya da birisi sizin yüzünüze?
Yoksa hâlâ kurumasını bekleyen bir kil var mı içinizde?
Yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum.
Belki de hepimizin ortak noktasında, susarak öğrendiğimiz bir “kil” hikâyesi vardır.
Selam forumdaşlar,
Bu akşam kahvemi alıp sizlerle bir hikâye paylaşmak istedim. Uzun zamandır içimde dönüp duran bir deyim var: “Kil çalmak.” Kulağa tuhaf geliyor belki, ama insan bazen bir kelimenin içine koca bir hayatı sığdırabiliyor. Bu yazı bir açıklama değil, bir hikâyedir. Belki de bir hatırlatmadır: bazen “kil çalmak”, birinin eksik yerini tamamlamak değil, kendi yaralarını kapatmanın yoludur.
---
Hikâyenin Başlangıcı: Kırılan Bir Güvenin Ardından
Mert, mühendis bir adamdı. Her zaman mantıklı, her zaman planlı. Hayatını Excel tablolarıyla yönetirdi neredeyse. Karşısına çıkan sorunları, tıpkı bir proje dosyası gibi çözüm odaklı ele alırdı. “Sorun varsa çözülür, duygular sonradan gelir,” derdi.
Elif ise tam tersiydi. Bir psikologdu. İnsanların kırık yanlarını sararak yaşamayı öğrenmişti. Onun için bir problemin çözümü, önce hissetmekten geçerdi. “Bazen çözüm, sadece bir omuzdur,” derdi hep.
İkisi üniversitede tanışmış, birbirlerinin zıt yönlerine hayran olmuşlardı. Mert’in sistematiği, Elif’in duygusallığına düzen katıyor; Elif’in empatisi, Mert’in sertliğini yumuşatıyordu. Fakat bir gün, bir yanlış anlaşılma her şeyi değiştirdi.
Bir dost, bir laf, bir sessizlik…
İletişim eksikliği, en güçlü bağı bile zayıflatır.
---
Kil Çalmak: Sessiz Bir Vedanın Ardından
Mert, Elif’in sessizleştiğini fark ettiğinde artık çok geçti. Aralarına giren kırgınlık, bir anda görünmez bir duvar örmüştü. Mert, “Sorun neyse konuşalım, çözeriz,” dediğinde, Elif sadece başını iki yana salladı:
“Her şey çözülmek zorunda değil, Mert.”
O cümle, Mert’in zihnine kazındı. Çünkü o hiçbir zaman “çözülemeyen” bir şeye inanmazdı. Ama o gece, bir şeyin bittiğini değil, bir şeyin eksildiğini hissetti.
Aylar geçti. Herkes kendi yoluna gitti. Mert, kariyerinde ilerledi, şehir değiştirdi, evine yeni eşyalar aldı. Ama ne yaparsa yapsın, bir boşluk kalıyordu. O boşluğu doldurmak yerine, üzerine düşünmemeyi seçti.
Bir gün eski bir arkadaş buluşmasında Elif’i gördü. Yüzünde aynı sıcak gülümseme vardı, ama gözlerinde bir mesafe... O an Mert fark etti: O, Elif’in hayatından “kil çalınarak” çıkmıştı.
---
Deyimin Derinliği: Birinin Yüzüne Kil Çalmak
Eskiden Anadolu’da “kil çalmak”, yüzü kapatmak, birini dünyadan uzaklaştırmak anlamına gelir, ölülerin yüzüne sürülürdü.
Ama mecazen, “birini hatırlanmaktan çıkarmak, unutmak” anlamına da gelir.
Elif, Mert’in yüzüne “kil çalmıştı” aslında.
Artık onun acısını, anılarını, kırgınlıklarını örtmüştü.
Ama Mert’in içindeki kil, kurudukça çatlamaya başladı.
Çünkü bazı unutmalar, sessiz affetmelerin maskesidir.
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Kalbi
Bir gün Mert, Elif’in bir yazısını okudu. Kadın, blogunda “kil çalmak” deyimini anlatıyordu.
“Birini gerçekten unuttuğunda değil, ona artık kızamadığında yüzüne kil çalmış olursun,” diyordu.
Mert o satırları defalarca okudu. Çünkü orada, kendi payına düşen dersi buldu.
Erkekler bazen stratejik davranır; “nasıl düzelir” diye düşünürler.
Kadınlar ise hisseder; “artık neden düzelmesi gerek” diye sorgularlar.
Birinde mantığın çizdiği harita vardır, diğerinde kalbin sezgisi.
Ama yol aynı yere çıkar: kabulleniş.
---
Bir Buluşma, Bir Gerçek
Yıllar sonra, bir kitap fuarında yeniden karşılaştılar.
Aralarında artık ne o eski sıcaklık ne de o kırgın soğukluk vardı.
Sadece iki insanın, geçmişiyle barışmış hali…
Elif, elindeki kitabı imzalarken Mert’e baktı:
“Demek hâlâ okuma merakın bitmemiş.”
Mert gülümsedi.
“Bazı şeyler bitmez. Sadece şekil değiştirir.”
O an, ne bir özür ne de bir yeniden başlangıç gerekiyordu.
Çünkü bazı ilişkiler, tamamlanmaz; sadece sessizce anlam bulur.
İşte o an, Mert de içinden geçirdi:
“Elif, benim yüzüme değil, geçmişimize kil çalmış.”
---
Forumdaşlara Bir Not
Belki siz de birine “kil çaldınız.”
Belki de birileri sizin yüzünüze sürdü o sessiz unutkanlığı.
Ama bilirsiniz; kil, zamanla çatlar. İçinden hep bir anı sızar.
Ve o anı, ne kadar bastırsak da, bizi insan yapan şeydir.
O yüzden, “kil çalmak” bazen nefes almanın yoludur.
Bazen de birine son kez dokunmadan, ona huzur dilemenin şekli.
---
Söz Sizde
Siz hiç birinin yüzüne “kil çaldınız” mı?
Ya da birisi sizin yüzünüze?
Yoksa hâlâ kurumasını bekleyen bir kil var mı içinizde?
Yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum.
Belki de hepimizin ortak noktasında, susarak öğrendiğimiz bir “kil” hikâyesi vardır.