Kapaklar arası boşluk kaç mm olmalı ?

Simge

New member
Kapaklar Arası Boşluk: Bir Kitabın Hikâyesi ve Aradaki O Kayıp Anlar

Bazen, en sıradan sorular bile bir ömür boyu süren bir hikâyenin başlangıcı olabilir. “Kapaklar arası boşluk kaç mm olmalı?” diye sorduğunda, ilk başta bu kadar küçük bir detayın neden bu kadar büyük bir anlam taşıdığını anlamadım. Ama sonra fark ettim; her şey, o küçük boşluktan başlıyor. Hadi, biraz daha derinleşelim. Biraz daha hissedelim. Çünkü belki de bu soruya vereceğimiz yanıt, sadece sayfalar arasındaki boşluğu değil, aynı zamanda bir hayatın boşluklarını da doldurabilir.

Hikâyemin merkezinde iki karakter var: Ege ve Asya. Ege, hayatı bir mühendis gibi yaşayan, her şeyin bir çözümü olduğunu düşünen bir adam. Asya ise duygularını ve ilişkilerini ön planda tutan, insanlara değer veren bir kadın. Ve ikisi de, aslında bir kitabın kapakları arasındaki o boşluğu bulmaya çalışıyordu, ama farklı yollarla.

Ege'nin Çözüm Arayışı: Her Şeyin Bir Ölçüsü Vardır

Ege, kitapların arasında ne kadar boşluk olması gerektiğini öğrenmek için her yola başvurdu. Teknolojik araştırmalar yaptı, eski baskı tekniklerini inceledi, hatta bazı eski kitapevleriyle bile iletişime geçti. Her şeyin bir çözümü olmalıydı. O boşluk, tam ölçüsünde olmalıydı. Ne fazla, ne eksik. Çünkü Ege, bir şeyin kusursuz olabilmesi için her yönüyle matematiksel bir düzenin parçası olması gerektiğini düşünüyordu.

Bir gün Asya ile bir kafede buluştuklarında, Ege bu konuda kesin bir karara varmıştı. "Biliyorsun, kitaplarda kapaklar arası boşluk 4 mm olmalı. Bunu bilimsel olarak ispatladım," dedi. Yüzünde küçük bir gülümseme vardı. İşin özü, bu boşluk onun için sadece bir ölçüydü. Her şeyin yerine oturması, her şeyin doğru olması gerekiyordu.

Asya, Ege'nin bu yaklaşımını hayretle dinledi. “Gerçekten mi? 4 mm?” diye sordu, gözlerinde biraz şaşkınlık, biraz da hüzün vardı. Çünkü Asya, Ege'nin sadece sayılarla yaşamadığını, duygularla da var olması gerektiğini biliyordu. Ancak Ege, gözleriyle bakınca, bu çok anlamlı gelmiyordu. Asya, Ege'nin sorusuna yanıt verdiğinde, mesafe, boşluk ve ölçüye dair bir şeyler fark etmeye başladı.

Asya'nın Empatik Duruşu: Boşlukları Hissetmek

Asya, kapaklar arasındaki boşluğun 4 mm olup olmadığını çok fazla umursamıyordu. O, boşlukları bir insanın iç dünyasında görüyordu. Kimi insanlar için 4 mm’lik bir boşluk önemli olabilirken, kimileri için bir kitap daha derindi; hem de o küçük boşlukları hiç fark etmeden... Asya için bir kitabın hikâyesi, içindeki boşluklarda gizliydi. O anları ve duyguları anlamak, biraz daha yavaş, biraz daha derin bir bakış açısıyla mümkün oluyordu.

Ege, kitaplarda kapaklar arasındaki boşluğa odaklanmışken, Asya kitapların her sayfasını okurken, hikâyenin akışına, karakterlerin duygu değişimlerine ve aradaki bağlantılara dikkat ediyordu. “Bir kitap, kapaklar arasındaki 4 mm’lik boşlukla başlamaz. Bir kitap, iki insan arasındaki o kayıp anlarla başlar,” dedi Asya. “İnsanların arasındaki boşluk, o kadar kısa bir mesafeyle ölçülemez. Kalbinin bir köşesindeki duyguyu bulmak, bazen yıllarca sürebilir.”

Ege, Asya’nın sözlerinden bir şey anlamasa da, duygusal bir soğukluk içinde başka bir dünyaya geçiyordu. Çünkü Ege’nin dünyası ölçülerle şekilleniyordu. Her şeyin bir yerine oturması, bir düzene girmesi gerekiyordu. Ama Asya, Ege’nin tek bir ölçüyle her şeyi kapsamasını istemedi. "Ege," dedi, "boşlukları hissedebiliyor musun?"

Ege şaşırdı. Boşlukları hissedebilmek? O sadece matematikti. "Hisseden bir boşluk var mı?" diye düşündü.

Bir Hikâye Yazmak: Kapaklar Arası Boşluk Nerede Başlar?

Asya, Ege’ye bir hikâye anlatmaya başladı. Bir zamanlar, eski bir kitapçıda tanıdığı yaşlı bir adam vardı. Adam, kitapların arasındaki boşluğu anlamanın yalnızca sayılarla ilgili olmadığını, insanların yaşamındaki kaybolan anlarla da ilgili olduğunu söylermiş. O boşluk, yılların birikimiydi. Kimisi mutluluktan kaybolur, kimisi ise hüzünle dolar. Yıllar önce kitapçının raflarında bulduğu eski bir roman, Asya’nın gözünden hiç kaybolmaz. O kitapta, her sayfa arasındaki boşluk, sadece kâğıdın inceliğinden değil, her karakterin hayatındaki kaybolan zamanlardan besleniyordu.

Asya, "Kapaklar arasındaki boşluk ne kadar önemli olursa olsun, bir kitabın ruhu, insanlar arasındaki kaybolan anlamlardan doğar. Bazen ölçülmesi gereken şey, sayfalar değil, kalpten kalbe geçen duygulardır," dedi.

Ege, Asya’nın gözlerinde bir şeyler gördü. Bir anlam kayboluyordu, ama kaybolan şeyin ne olduğunu tam olarak çözebiliyordu. Belki de boşlukları duymak, sayıları doğru yerleştirmekten daha önemliydi.

Sonuçta, Boşluk Bir Yerdir: Hepimizin Kendi Ölçüsüne Sahip Olduğu Bir Anı

Hikâyenin sonunda, Ege ve Asya farklı bir bakış açısına sahiptiler. Ege için kapaklar arasındaki boşluk hâlâ 4 mm’ydi. Ancak Asya, bu boşluğu bir hikâye olarak görüyordu; içinde kaybolan zamanları, kaybolan duyguları. İki insan, farklı açılardan baksa da, birbirlerinin dünyalarına saygı duymayı öğrenmişlerdi. O küçük boşluk, aslında her şeyin en doğru ölçüsüydü. Birinin içinde kaybolan yıllar, diğerinin bir anlık hissiyatı… Her ikisi de doğruydu.

Peki, sizce bir kitapta kapaklar arasındaki boşluk gerçekten sadece bir ölçü müdür, yoksa içindeki hislerin bir yansıması mıdır? Siz de kendi hayatınızda bu boşlukları nasıl hissediyorsunuz? Bir hikâyenizin sayfalarını yeniden yazacak olsanız, boşlukları nasıl doldurursunuz? Hadi, hep birlikte bu hikâyeye katkı sağlamak ister misiniz?